Antik Çağ’dan günümüze kadar ışığın gizemini çözme tutkusu, insanlığın en büyük esin kaynaklarından biri olmuştur. Camera Obscura, bu tutkunun somutlaşmış hali olarak, hem bilimsel buluşların hem de sanatsal devrimlerin kapısını aralamıştır.
Bu yazıda, Camera Obscura’nın tarihi gelişimine ve binlerce yıllık yolculuğuna birlikte adım atacağız. Camera Obscura tarihte çok önemli yer tutan bir buluş olduğu için, bu yazı yalnızca Rönesans dönemine kadarki gelişmeleri içerecek. Hazırsanız başlayalım!
Camera Obscura’nın Tarihi: Erken Dönem
Camera Obscura, yüzyıllardır sanatçılar tarafından dünyanın daha doğru ve gerçekçi betimlemelerini yaratmak için kullanılmıştır. Sanatçıların gözler görülmesi zor olan ayrıntıları yakalamasına olanak tanır. Bu özelliği onu tarih boyunca ressamlar ve çizimciler için değerli bir araç yapmıştır.
Tarih Öncesi
Camera Obscura’nın bir olgu olarak, insanların çadırları veya hayvan derilerindeki küçük deliklerden yansıyan ışınları görmeleriyle, Eski Taş Çağı (Paleolitik) mağara resimlerine esin kaynağına olduğuna ilişkin görüşler vardır. Bu görüşlere göre, bu mağara resimlerinin bazılarındaki hayvan biçimlerindeki bozulmalar, bir görüntünün yansıtıldığı yüzey düz olmadığında veya görüntü dik açıyla yansımadığında oluşan bozulmalardan kaynaklanabilir. Ayrıca, ışık yansımalarının Cilalı Taş Çağı (Neolitik) yapılarda da rol oynamış olabileceği düşünülmektedir.
Güneşin bir iğne deliği görüntüsünü yansıtan delikli güneş saatleri, Çin’deki Zhoubi Suanjin yazmalarında (MÖ 1046-MÖ256, MS 220 arası) tanımlanmıştır. Bu saatlerle, o dönemde insanlar günün saatini ve yılın gününü öğrenebilmiştir.
Erken Dönem
Camera Obscura ile ilgili bilinen en eski yazılı belgelerden biri, MÖ 4. yüzyıla tarihlenen ve geleneksel olarak filozof ve Monist Mantık Okulu’nun kurucusu olan Mozi (Moijing) (MÖ470-390) ile ilişkilendirilen ve onun adını taşıyan Çince metindir. Bu metinde, bir toplama noktası içindeki görüntünün, ışığı toplayan kesişen bir nokta tarafından nasıl ters çevrildiği açıklanır.
Üzerine ışık tutulan bir kişinin ayaklarından gelen ışık ışınları, kısmen görüntünün altına gizlenir. Yani deliğin altına çarparak, kısmen görüntünün üst bölümünü oluşturur. Aynı biçimde, bu kişinin başından gelen ışınlar kısmen yukarıda gizlenir. Yani deliğin üzerine çarpar ve kısmen görüntünün alt bölümünü oluşturur.
Aristoteles
Camera Obscura’ya ilişkin bir başka anlatı ise Yunan filozof Aristoteles’in (MÖ 384-322) görüşüdür. Tıpkı 11. yüzyılın sonlarında yaşamış Arap bilim insanı İbn-i Heysem gibi, Aristoteles’in de güneş tutulmalarını gözlemlemek için Camera Obscura kullandığı düşünülmektedir.
Sorunlar (Yunanca: Προβλήματα, Latince: Problemata) adlı yapıtının 15. kitabında Aristoteles bu konuda şu soruları sorar:
Neden güneş ışınları dörtgenlerden geçerken, örneğin hasırda olduğu gibi, dikdörtgen gibi değil de dairesel bir biçim oluşturuyor?
Daha sonra da şu soruları sorar:
Neden güneş tutulması sırasında, biri bir elekten veya çınar ağacı veya başka bir geniş yapraklı ağacın yaprağından bakınca, ışınların dünyaya ulaştığı yerde hilâl biçimi oluşuyor? Işığın dikdörtgen bir gözetleme deliğinden parıldadığında koni biçiminde dairesel görünmesiyle aynı nedenden dolayı mı?
Batı dünyasındaki birçok filozof ve bilim insanı, “Sorunlar” adlı yapıtta anlatılan dairesel ve hilâl biçimlerinin, güneşin iğne deliği görüntü izdüşümleri olduğunu kabul etmeden önce bu soru üzerinde uzun süre düşünmüştür. Işık kaynağı, delik ve yansıtma düzlemi birbirine yakın olduğunda, yansıtılan görüntü açıklığın biçiminde olur. Ancak, bunlar birbirinden uzaklaştıklarında yansıtılan görüntü de ışık kaynağının biçiminde olur.
Eukleides
Matematik alanındaki çalışmalarıyla tanınan İskenderiyeli Eukleides (Öklid), MÖ 300’de yazdığı Optik adlı yapıtında şöyle yazar:
Doğrudan gözden çizilen çizgiler, büyük ölçekteki bir boşluktan geçer.
Ayrıca Eukleides şöyle de yazar:
Görüşümüzün kapsadığı uzayın biçimi, tepesi gözde, tabanı görüşümüzün sınırlarında olan bir konidir.
Eukleides, böylece bize görmenin matematiksel tanımlarını sunar. Ignazio Danti’nin 1573’teki açıklamalı çevirisi gibi bu metnin sonraki biçimleri, Eukleides’in düşüncelerinin bir sunumunu yapabilmek için Camera Obscura ilkesinin açıklamasını da içerir.
Orta Çağ
MS 6. yüzyılda, Aya Sofya’nın mimarlarından biri olan Bizanslı matematikçi ve mimar Trallesli Anthemius, Camera Obscura ile ilgili etkiler üzerine deneyler yapar. Bazı tarihçiler, Anthemius’un Aya Sofya’nın tasarımında kullanılan bazı geometrik ve optik tekniklerde, Camera Obscura’nın ilkelerine benzer yaklaşımlar kullanmış olabileceğini öne sürer.
Aya Sofya’nın merkezinde bulunan büyük kubbenin tasarımı ve üzerindeki mozaiklerin yerleştirilmesi gibi işler, Anthemius’un optik ve geometrik bilgisi ile açıklanabilir. Ancak, doğrudan Camera Obscura ile ilgisi olup olmadığı üzerine tartışmalar sürmektedir.
Çin’de yaşamış bir bilim insanı ve optik uzmanı olan Yu Chao-Lung’un, ışık ışınlarının yönlerini ve sapmalarını incelemek için pagoda modellerinin görüntülerini küçük bir delikten bir ekrana yansıttığı söylenmektedir. Bu bilgi doğruysa Yu Chao-Lung’un bu çalışması ileride Camera Obscura’nın geliştirilmesinde önemli bir rol oynamış olmalı.
İbn-i Heysem
Arap fizikçi İbn-i Heysem veya İbnü’l-Heysem (Batı onu Alhazen olarak bilir)(965-1040), optik konularıyla ilgilenir. Özellikle gözün çalışma ilkeleri ve görüntü oluşmasını araştırır. Bu çalışmalarını optik alanında önemli bir yapıt olan Optik Kitabı (Arapça: Kitab-ül-Menazir) adlı kitabında bir araya getirir.
İbn-i Heysem, 11. yüzyılın başlarında optik ile ilgili yoğun çalışmalar yapar. Bu nedenle birçok kaynak Camera Obscura’yı ilk olarak İbn-i Heysem’in bulduğunu söyler. İbn-i Heysem’in optik çalışmaları, bu aracın geliştirilmesine katkı sağlar. Özellikle, gözün odaklama özelliğinin anlaşılmasına ve görüntü oluşumunu açıklamaya yardımcı olur.

İbn-i Heysem’in Deneyleri
İbn-i Heysem, Tutulmanın Biçimi Üzerine adlı incelemesinde, Camera Obscura olgusunun ilk deneysel ve matematiksel incelemesini yapar. Optik Kitabı adlı yapıtında ise ışık ışınlarının düz çizgiler halinde ilerlediğini ve ışınları yansıtan nesne tarafından ayırt edildiğini şöyle açıklar:
Işık ve rengin havayla veya diğer şeffaf nesnelerle karışmadığına ilişkin kanıt şu gerçektedir:
Birçok mum aynı alanda ayrı yerlerde bulunduğunda ve hepsinin karanlığa açılan bir pencereye baktığında ve o pencereye bakan karanlık girintide beyaz bir duvar veya başka bir beyaz nesne olduğunda, o mumların her birinin ışığı o nesneye veya duvara mumların sayılarına göre, ayrı ayrı yansır.
O ışık ışınlarının her biri, o pencereden geçen düz bir çizgi boyunca belirli bir mumun tam karşısında belirir. Dahası, bir mum perdelenirse, yalnızca o mumun karşısındaki ışık söner, ancak perdeleyen nesne kaldırılırsa, ışık geri döner.
İbn-i Heysem’in Karanlık Oda Tanımı
Bir karanlık oda tanımı da yapan İbn-i Heysem, bu konuda ilk deneyini yapar. Bu deneyde, yan yana üç mum kullanır. Mumlar ile duvar arasında bir aralık bırakarak, ışığı küçük iğne deliklerinden geçirir. Ardından duvarda oluşan etkileri şu biçimde gözlemler:
Güneşin tutulma anındaki görüntüsü, tam olmadığında, ışığının dar, yuvarlak bir delikten geçip, deliğin karşısındaki düzleme yansımasıyla hilâl biçimini aldığını gösterir. Güneşin görüntüsü bu özelliği ancak delik çok küçük olduğunda gösterir. Delik büyütüldüğünde görüntü değişir ve eklenen genişlikle birlikte değişiklik artar.
Açıklık çok geniş olduğunda hilâl biçimindeki görüntü gider ve delik yuvarlak olduğunda ışık yuvarlak görünür. Delik kare olduğunda ışık kare gibi görünür. Bu açıklığın biçimi düzensiz olduğunda ise deliğin geniş olması ve yansıtıldığı yüzeyin paralel olması koşuluyla duvardaki ışık onun biçiminde görünecektir.
İbn-i Heysem, ayrıca güneş ışınlarını inceler. Daha sonra bunların delikte birleştikleri yerde konik bir biçim oluşturdukları ve karanlık odada delikten karşı duvara ilk konik biçimin tersine başka bir konik biçim oluşturdukları sonucuna varır.
İbn-i Heysem’in optik üzerine yazılarının bulunduğu Optik Kitabı adlı yapıtının Latince çevirileri, yaklaşık 1200 yılından itibaren Avrupa’da çok etkili olmuştur. Esin kaynağı olduğu kişiler arasında Witelo, John Peckham, Roger Bacon, Leonardo da Vinci, René Descartes ve Johannes Kepler de vardır.
Shen Kuo
Shen Kuo (1031-1095), Song Hanedanlığı döneminde 11. yüzyılda Çin’de yaşayan bir bilim insanı ve filozoftur. 1088’de Düş Havuzu Denemeleri (Mandarince: Mèng Xī Bǐtán) adlı yapıtını yayınlar. Bu yapıtta, doğa olayları, matematik, astronomi ve optik gibi birçok konuyu ele alır. Ayrıca bu kitapta, Camera Obscura’ya benzer bir optik araçtan da söz eder. Shen Kuo, bu yapıtında görüntünün nasıl ters döndüğünü açıklar. Bir dev aynasının odak noktasını ve bir küreğin ıskarmozuyla karşılaştırır ve şunları yazar:
Bir kuş havada uçtuğunda, gölgesi yerde aynı yönde ilerler. Ancak, görüntüsü bir penceredeki küçük bir delikten toplanırsa, gölge kuşun tersi yönde ilerler. Bu bir dev aynasıyla aynı ilkeyle çalışır. Öyle bir aynanın içbükey bir yüzeyi vardır ve nesne çok yakındaysa dik bir görüntü verir. Böylece karşısındaki parmağı yansıtır. Ancak, parmak giderek uzaklaştığında görüntünün ortadan kalktığı bir noktaya gelir. Bundan sonra görüntü ters döner.
Yani görüntünün ortadan kalktığı nokta pencerenin iğne deliği gibidir. Böylece kürek, orta bölümünden bir yerde ıskarmoza sabitlenir. Kımıldatıldığında ise bir tür bel oluşturur ve küreğin sapı her zaman sudaki ucunun tersi konumundadır.
Shen Kuo, Tane Hanedanlığı döneminde yaşayan Çinli şair Duan Chengshi’nin 840’ta yazdığı Youyang’tan Türlü Parçalar (Mandarince: Yǒuyáng zázǔ) adlı kitabına da üstü kapalı bir biçimde gönderme yapar. Kitapta deniz kıyısında bir Çin pagoda kulesinin görüntüsünün deniz suyundan yansıdığı için ters görüntüsü yazar. Buna karşılık Shen Kuo şöyle der:
Bu saçmalık. Bir görüntünün küçük bir delikten geçtikten sonra ters çevrilmesi normal bir ilkedir.
Robert Grosseteste
İngiliz bilim insanı ve skolastik filozof Robert Grosseteste (1175-1253) fizik ve optik gibi alanlarda da çalışmalar yürütür. Grosseteste, ışık ve renklerin doğasını anlamak için Camera Obscura’yı kullanır ve bu konuda yazılar yazar. Bu çalışmalarıyla Camera Obscura’nın optik araştırmalarında kullanımının ilk örneklerinden birini oluşturur.
Roger Bacon
Orta Çağ İngiliz filozofu ve bilim insanı Roger Bacon (1219-1292), görüntü oluşturma konusuna da ilgi duyar. Camera Obscura’yı kullanıp, ışığın nasıl yayıldığı ve nasıl görüntü oluşturduğu konularında araştırmalar yapar.
1267’de yazdığı Türlerin Çoğalması Üzerine (Latince: De Multiplicatione Specierum) yapıtında Bacon, yanlış bir biçimde “kare bir açıklıktan yansıtılan bir görüntünün yuvarlak olduğunu, çünkü ışığın küresel dalgalar halinde ilerlediğini ve bu nedenle bir delikten geçtikten sonra doğal biçimini aldığını” söyler. Bacon, ayrıca, bazı yuvarlak deliklerden geçen ışınları gözlemlemiştir. Güneş tutulmalarını güvenli bir biçimde incelemeyi öneren bir el yazması ile de tanınır.
Bazı tarihçiler, üç katmanlı bir Camera Obscura çizimini de Bacon’ın yaptığını söyler, ancak bu bilgiye ilişkin bir kaynak yoktur. Bu çizime çok benzer bir çizim, Alman Cizvit Rahibi ve bilim insanı Athanasius Kircher (1602-1680) tarafından 1646’da yazılan Büyük Işık ve Gölge Sanatı (Latince: Ars Magna Lucas et Umbrae) adlı yapıtta vardır.
Erazmus Ciolek Witelo
Erazmus Ciolek Witelo (1230-1280), 13. yüzyılın sonlarında yaşamış bir Polonyalı filozof, matematikçi ve astronomdur. Adı bazı kaynaklarda Latince Vitello Thuringopolonis, Vitello veya Latince Vitellius olarak da geçer. Ünlü Perspektif (Latince: Perspectiva, 1270-1278) adlı yapıtında Camera Obscura’nın optik ilkeleri ve kullanımı ilgili ayrıntılı bilgi vermiştir.
Witelo’ya göre, Camera Obscura, bir dizi merceği veya lensi olan bir aygıta benzer biçimde çalışır. Böylece daha net ve keskin bir görüntü oluşur. Witelo ayrıca, onun gözlem ve resim yapmak için kullanılabilen bir araç olduğunu da ekler. Ancak, Witelo’nun görüşleri çoğunlukla İbn-i Heysem’e dayanır.
John Peckham
John Peckham (1230-1292), 13. yüzyılda yaşamış bir İngiliz filozof ve bilim insanıdır. Perspektif Üzerine İnceleme (Latince: Tractatus de Perspectiva, 1269-1277) ve Ortak Perspektif (Latince: Perspectiva Communis, 1277-1279) adlı yapıtlarında Camera Obscura’dan söz eder.
Peckham, Camera Obscura’yı kullanarak, ışığın yalnızca doğru bir açıyla düşmesi durumunda düzgün bir gölge oluştuğunu bulur. Ayrıca, gölgenin boyutu ve keskinliği gibi etkenlerin, ışığın düşme açısına ve deliğin boyutuna bağlı olduğunu da gösterir. Ancak, yanlış bir biçimde, ışığın açıklıktan geçtikten sonra aşamalı olarak dairesel biçim kazandığını savunur. Bu bakımdan, Roger Bacon’dan etkilendiği düşünülmektedir.
Arnaldus de Villa Nova
Arnaldus de Villa Nova (Arnau de Vilanova veya Villa Novalı Arnau, 1240-1311), ünlü bir İspanyol doktor, kimyager ve filozoftur. Optik alanında çalışmalar da yapan Arnaldus de Villa Nova’nın, 13. yüzyılın sonunda Camera Obscura ile eğlence amacıyla canlı gösteriler sergilediği düşünülür. Bunun doğruluğu ise bir tartışma konusudur.
Guillaume de Saint-Cloud
Guillaume de Saint Cloud (Saint-Cloud’lu William), 13. yüzyılın ortalarında yaşamış bir Fransız matematikçi ve astronomdur. 1292 yılında yazdığı Gezegenlerin Almanağı (Laince: Almanach Planetarum) adlı yapıtında güneş tutulmasının Camera Obscura ile gözlemlenebileceğini belirtir.
Kemâleddin el-Fârisî
Kemaleddin Hasan ibn Ali ibn Hasan el Farisi veya bilinen adıyla Kemâleddin el-Fârisî, 13. yüzyılda yaşamış bir İslam bilgini ve optik uzmanıdır. Optik alanında birçok önemli buluş yapan Kemâleddin el-Fârisî, İbn-i Heysem’in Optik Kitabı adlı kitabını da incelemiştir. 1309 yılında bu kitaba Optiğin Yeniden Gözden Geçirilmesi (Arapça: Tenkih el-Menâzır) adlı bir açıklama ve yorum yazar. Bu açıklamada, bir Camera Obscura ve içi suyla dolu bir cam küre ile nasıl deneyler yaptığını anlatır. Ayrıca, gökkuşağının renklerinin ışığın ayrışmasıyla ilgili bir olgu olduğunu da açıklar.
Kitabı bitirdikten sonra öğretmenlerinden biri olan Cemâleddin et-Türkistânî’ye gösterir. O da kitabı özetlemesini söyler. Bunun üzerine, Kemâleddin el-Fârisî, ikinci bir optik kitabı yazar. Bu kitaba Optik Bilimlerine İlişkin İçgörüler (Arapça: Kitâbü’l-Besâ’ir fi’ilmi’l-menâzir) adını verir.
Levi ben Gershon
Levi ben Gershon (1288-1344), aynı zamanda Gersonides olarak da bilinen bir Yahudi filozof, matematikçi ve astronomdur. Camera Obscura ile birlikte Yakup’un Asası veya Yakup’un Değneği olarak bilinen, denizcilikte kullanılan bir seyir aracını kullanır. Onunla birçok astronomik gözlem yapar. Bu gözlemlerinin sonucunda Güneş, Ay ve parlak gezegenler olan Venüs ve Jüpiter’in açısal çaplarını ölçmek için yöntemler açıklar.
Levi, ayrıca, Camera Obscura’daki açıklığın üretilen görüntünün boyutunu nasıl belirlediğini de anlatır. Tüm bulgularını, İbranice yazdığı Rab’bin Savaşları (İbranice: Sefer Milhamot Ha-Shem) adlı yapıtında toplar.
Sonuç
Camera Obscura’nın tarihi gelişimini incelemeye başladığım yazı dizisinin bu ilk yazısında Rönesans dönemine kadar Camera Obscura’nın nasıl tanımlandığını, hangi amaçlarla kullanıldığını ve kimlerin Camera Obscura’ya deneylerinde yer verdiğini anlattım. Fizik biliminin optik alanındaki gelişmelerle birlikte Camera Obscura’nın nasıl gelişmeye başladığına tanık oldunuz.
Bundan sonraki yazıda Rönesans dönemindeki bilim insanlarının ve sanatçıların Camera Obscura’yı nasıl daha kesin bir biçimde tanımladığını, hangi alanlarda kullanmaya başladığını ve nasıl geliştirdiklerini öğreneceğiz. Ardından 17. yüzyıldan günümüze kadar Camera Obscura ile ilgili gelişmeleri inceleyeceğim.
Fotoğraf sanatının doğuşuna giden bu ilgi çekici tarihsel yolculukta bizden ayrılmayın! Bu arada değerli yorumlarınızla sitemize katkıda bulunabileceğinizi anımsatmak isterim.