Camera Obscura, basit bir optik ilkeye dayansa da, yüzyıllar boyunca bilimden sanata, teknolojiden eğitime kadar birçok alanda esin kaynağı olmuştur. Camera Obscura’nın tarihçesini anlattığım yazı dizimin ilk bölümünde erken dönemde Camera Obscura’nın kullanımlarından söz etmiş, ikinci bölümünde ise Rönesans Dönemi’nde Camera Obscura‘nın kesin bir tanımının yapılıp, kullanım alanlarının genişletildiğini söylemiştim.
Bu yazıda ise 17. yüzyıldan günümüze Camera Obscura ve büyüleyici yolculuğunu anlatıp, teknolojik gelişmelerin ışığında bu eşsiz aracın çağdaş etkilerini inceleyeceğim.
17. Yüzyılda Camera Obscura
Camera Obscura, 17. yüzyılda da çok kullanılan bir araç olmuştur. Ressamlar, matematikçiler, astronomlar ve diğer bilim insanları Camera Obscura’yı birçok ayrı alanda kullanır. Ressamlar, onu çizim aracı olarak kullanmayı sürdürür. İçinde oluşan görüntü, ressamların çizim yaparken izleyebileceği bir kılavuz görevi görür. Böylece ressam, doğru bir bakış açısı (perspektif) ve oranlama elde eder.
Astronomlar, Camera Obscura’yı Güneş tutulması gibi doğa olaylarını izlemek için bir gözlem aracı olarak kullanır. Öte yandan matematikçiler ise geometri problemlerini bu araçla çözer.
Johannes Kepler
Johannes Kepler (1571-1630), bir Alman astronom, matematikçi, astrolog, doğa filozofu ve müzisyendir. Çağdaş bilimin kurucuları arasında sayılan Galileo Galilei ve Isaac Newton’dan önce, gök mekaniği ve gezegen hareketlerinin yasaları konusunda önemli katkılar sağlamıştır. Camere Obscura’yı gezegen hareketlerini gözlemlemek için kullanır. Bu gözlemler, Kepler’in elips biçimindeki gezegen yörüngelerini keşfetmesine yardımcı olur.
Camera Obscura teriminin en erken kullanımlarından birine Kepler’in 1604’te yazdığı Astronominin Optik Bölümünün Aktarıldığı Witelo’ya Tamamlayıcı Yazı (Latince: Ad Vitellionem Paralipomena Quibus Astronomiae Pars Optica Traditur) adlı incelemesinde rastlarız.
Kepler, 1607’de Camera Obscurasını kullanarak Güneş’i gözlemler ve bir güneş lekesi görür, ancak onu Güneş’in önünden geçen Merkür sanır.
1611 yılında Diyoptri (Latince: Dioptrice, ışık dalgalarının merceklerden kırılımını inceleyen optik dalı) adlı kitabında Camera Obscura’da oluşturulan görüntünün nasıl geliştirilebileceğini ve bir mercekle nasıl ters çevrilebileceğini anlatır. Daha sonra, görüntüyü ters çevirmek için üç mercekli bir teleskop kullanır. Ayrıca Kepler, Camera Obscura’yı kullanarak uzaktaki nesnelerin görüntülerini alır. Bu görüntüler, optik biliminin gelişimine katkı sağlar.
1620 yıında Kepler, manzara çizimleri için, değiştirilmiş bir teleskop içeren, taşınabilir bir Camera Obscura çadırı kullanır. Bu çadır döndürülerek, çevredeki manzaraları yakalayabilir.
David Fabricius ve Johannes Fabricius
1611’de Alman rahip David Fabricius (1564-1617) ve büyük oğlu Johannes Fabricius (1587-1616), teleskopla güneşe doğrudan bakmanın gözlerine zarar verdiğini anlar. Bu nedenle, Camera Obscura kullanarak güneş lekelerini inceler. Teleskop ve Camera Obscura’yı birleştirerek Camera Obscura Teleskobu’na dönüştürürler.
Benedetto Castelli
Benedetto Castelli (1578-1643), bir İtalyan matematikçidir. 1612 yılında öğretmeni olan, İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçi Galileo Galilei’ye bir mektup yazar. Mektupta, bir teleskoptan görüntü elde ederek, yakın zamanda keşfedilen güneş lekelerini incelediğini anlatır. Galilei de Alman Cizviti, fizikçi ve astronom Christoph Scheiner’e yazdığı mektupta Castelli’nin tekniğinden söz eder.
Christoph Scheiner
Christoph Scheiner (1573-1650), 1612-1630 yılları arasında güneş lekeleri üzerinde çalışır. Bu çalışmaları sırasında yeni teleskobik güneş projeksiyon sistemleri kurar. Bunlara Teleskobik Helyotrop (Latince: Heliotropii Telioscopici) adını verir. Helyotrop, aynadan yansıyan güneş ışınlarıyla uzun mesafeli gözlem yapmayı sağlayan bir araçtır. Bu daha sonra güneş gözler veya güneşgözmerceği olarak bildiğimiz Helyoskop’a dönüşür.
Scheiner, Helyoskop çalışmaları için, teleskobun görüntüleme-yansıtma ucunun çevresine bir kutu ekler. Böylece, kutu türü bir Camera Obscura’nın bilinen en eski türünü yapar.
François d’Aguilon
François d’Aguilon (1567-1617), Brüksel’de doğan bir Cizvit, matematikçi, fizikçi ve mimardır. 1613’te yazdığı Altı Optik Kitabı (Latince: Opticorum Libri Sex)adlı yapıtında Camera Obscura’nın çok ayrı bir kullanımını anlatır. Bazı dolandırıcılar insanlara karanlık büyü bildiklerini ve cehennemden iblisleri getirdiklerini anlatarak onların paralarını alır. Daha sonra, izleyicileri karanlık bir odaya oturturlar. Karanlık odadaki bir mercek aracılığıyla onlara şeytan maskesi giymiş birinin görüntüsünü izletirler. Böylece bilgisiz izleyicileri hem korkuturlar hem de aldatırlar.
Cornelis Drebbel ve Constantijn Huygens
Cornelis Drebbel veya Cornelis Jacobszoon Drebbel (1572-1633), bir Flaman mühendis ve mucittir. Onu, 1620 yılında ilk çalışan denizaltıyı bulan kişi olmasıyla tanırız. Ayrıca, Drebbel, ölçümün geliştirilmesi, kontrol sistemleri, optik ve kimya alanlarında da buluşlar yapar. Drebbel de kutu türü bir Camera Obscura yapar ve onu Flaman şair, besteci ve diplomat Constantijn Huygens’a (1596-1687) satar. Huygens da onu resim yapmakta kullanır ve sanatçı arkadaşlarına önerir.
Daniel Schwenter
Daniel Schwenter (1585-1636), bir Alman matematikçi, mucit, şair, kütüphaneci ve astronomdur. Matematik ve astronomi alanında birçok yapıt yazan Schwenter, cebirsel sembollerin kullanımı ve trigonometrik fonksiyonların çağdaş gösterimi gibi konularda yaptığı çalışmalarla tanınır.
1636 yılında yazdığı Fiziko-Matematiksel Zevkler (Latince: Deliciae Physico-Mathematicae) adlı kitabında Pappenheim’dan gelen bir adamın ona gösterdiği bir aracı anlatır. O araç, Camera Obscura’nın içindeki görüntüden daha çoğunu göstermesi için bir merceğin hareket etmesine olanak tanır. Araç, bir bölümüne takılan bir mercekle içinden bir delik geçen yumruk büyüklüğünde bir toptan oluşur.Bu top, içi boş olan diğer bir topun iki yarısının içine yerleştirilir ve bunlar daha sonra birbirine yapıştırılır. Böylece diğer topun içinde dönebilir. O araç, daha sonra bir Camera Obscura’nın duvarına tutturulur. Bu evrensel bağlantı mekanizması daha sonra Karanlık Oda Topu (İngilizce: Scioptric Ball) adını alır.
René Descartes
René Descartes, 1596-1650), 17. yüzyılda yaşamış Fransız filozof, matematikçi ve bilim insanıdır. Felsefede “Düşünüyorum, öyleyse varım” (Latince: Cogito ergo sum) diyerek rasyonalizmin kurucusu olur. Böylece felsefede, kesin bilgiye nasıl ulaşılacağı ve doğru düşüncenin temelini oluşturan mantıksal ilkeleri araştırır.
Descartes, Camera Obscura’yı gözlem yapmak ve perspektif çizimler yapmak için kullanır ve çalışma ilkelerini öğrenir. Sonrasında, ışığın bir noktadan geçerek düzlem bir yüzeyde ters çevrilen bir görüntü oluşturduğunu anlar.
1637’de yazdığı Işığın Kırılması (Fransızca: La Dioptrique) adlı yapıtında, deney olarak yakın zamanda ölmüş bir insanın gözünü (veya ölmüş bir insan olamıyorsa bir öküzün gözünü) karanlık bir odadaki açıklığa yerleştirmeyi ve retinanın üzerinde oluşan ters görüntü görülene kadar arkasındaki eti kazımayı önerir.
Mario Bettini
Mario Bettini (1582-1657), bir İtalyan Cizvit filozofu, matematikçi ve astronomdur. 1651’de İtalyan astronom Giovanni Riccioli, Ay’daki bir kratere onun adını verir. (Bettinus Krateri).
Bettini, 1642 yılında yazdığı Evrensel Matematik Felsefesinin Arı Kovanları (Latince: Apiaria Universae Philosophiae Mathematicae) adlı kitabında 12 delikli bir Camera Obscura’nın yapımından söz eder. Bir askerin o Camera Obscura’nın önünde durduğunda, onunla aynı hareketleri yapan on iki kişilik bir birliğin görüntüsünün oluştuğunu söyler.
Jean François Niceron
Jean François Niceron (1613-1646), bir Fransız matematikçisi ve anamorfoz tekniğinde resim yapan bir ressamdır. Anamorfoz veya anamorfik resim, yalnızca belli açılardan veya belli bir prizma veya mercek ile görülebilen resimlerin çizildiği tekniktir.
Niceron, dışbükey mercekleri olan Camera Obscura ile ilgili yazılar yazar. Ressamların Camera Obscura’yı çalışmalarında kusursuz perspektifi elde etmek için nasıl kullanılabileceklerini açıklar. Ayrıca bazı dolandırıcıların, bu aracı bilgisiz izleyicileri kandırmak ve onda oluşan görüntülerin büyü olduğuna inandırmak için nasıl kullandığını anlatır. Bu yazıları öllümünden sonra İlginç Perspektif (Fransızca: La Perspective Curieuse) adı altında bir kitap olarak yayınlanır.
Jean Loret
17 yüzyılın ikinci yarısında nadiren de olsa insanlar Camera Obscura’yı izleyicileri eğlendirecek özel gösteriler düzenlemek için kullanır. Fransız yazar ve şair Jean Loret (1600-1665), 1656’da böyle bir gösteriden söz eder. Onun ne büyüleyici ve yeni bir şey olduğunu anlatır. Bazı girişimciler Paris’teki izleyicilere sarayların, bale danslarının ve kılıç dövüşlerinin ters gösterimlerini sunar.
Loret, bu büyüleyici gösterinin ardındaki gizemi bilmedi için düş kırıklığına uğramış görünür. Tarihçiler bunun, en erken Büyülü Fener gösterisinden çok, bir Camera Obscura gösterisi olduğunu düşünür. Çünkü Loret’in anlattığına göre görüntüler terstir ve hareketlerde hiç ses yoktur.
Gaspar Schott
Gaspar Schott (Kaspar Schott, 1608-1666), bir Alman Cizviti ve fizik, matematik ve doğa felsefesi ile ilgilenen uzman bir bilim insanıdır. Schott, bir gezginden İspanya’da gördüğü bir Camera Obscura ile ilgili bilgi alır. Gezginin anlattığına göre insanlar, o Camera Obscura’yı bir kollarının altında taşıyaiblir ve paltolarının altında gizleyebilir.
Daha sonra Schott, bir ahşap kutunun içine yerleştirdiği başka bir ahşap kutuyu kaydırıp, odaklanmasını sağlayan, kendi kayan kutulu Camera Obscurasını geliştirir. 1657’de yazdığı Doğanın ve Sanatın Evrensel Büyüsü (Latince: Magia Universalis Naturae et Artis) adlı yapıtının, ilk cildinin dördüncü kitabı olan Optik Büyüsü (Latince: Magia Optica) adlı kitabında geliştirdiği bu Camera Obscura’dan söz eder.
Büyülü Fener
1659 yılına gelindiğinde Büyülü Fener (Latince: Lanterne Magica) adı verilen ve günümüzdeki slay projektörlerin atası olan ilk görüntü yansıtıcı (Projektör) ortaya çıkar. Büyülü Fener, görüntü yansıtma konusunda Camera Obscura’nın yerini alıyor gibidir. Ancak, sanatçılar Camera Obscura’yı çizimde kullanmayı sürdürür. Büyülü Fener, ilk ortaya çıktığında tüm hareketleri yansıtmak yerine, yalnızca görüntüleri yansıtır.
1668’de İngiliz bilim insanı, doğa filozofu ve mimar Robert Hooke (1635-1703), büyülü fenerin Camera Obscura’dan ayrı olan özelliklerini anlatır. Ona göre büyülü fenerin içinde bir Camera Obscura’dakinden daha geniş bir dışbükey mercek vardır. O mercek yardımıyla büyülü fenerde türlü görünümler, ortadan kaybolmalar, hareketler, değişiklikler ve eylemler görebiliriz. Robert Hooke, büyülü fenerin ayrı kurulum yöntemleriyle ilgili yazılar yazar.
Johannes Vermeer
Johannes Vermeer (1632-1675), Hollanda Barok Dönemi’nin önemli bir ressamıdır. Vermeer’i gerçekçi portreleri ve gündelik yaşamdan görünümler içeren resimleriyle tanırız. Özellikle ışık ve gölgeyi kullanma ile ilgili bir uzmandır. 43 yıllık kısa yaşamı ile ilgili bildiklerimiz çok az. Yalnızca 35 kadar yapıtı günümüze ulaşmıştır. Yine de İnci Küpeli Kız gibi olağanüstü ayrıntılı tablolarıyla ölümsüzleşmiştir.
Bazı sanat tarihçileri Vermeer’in yapıtlarındaki perspektifin ve ayrıntıların Camera Obscura’yı kullandığına ilişkin kanıt olduğunu düşünür. Çünkü Vermeer’in yapıtlarına bakarsanız, ince ayrıntılar ve doğal ışık etkileri hemen gözünüze çarpar. Caravaggio gibi Vermeer’in de Camera Obscura’yı kullanıp, kullanmadığı veya kullandıysa ne sıklıkta kullandığını bilemiyoruz. Özellikle Vermeer söz konusu olduğunda, bu aracı kullandığına ilişkin savlar daha yaygın. Ancak, bu savların bir bölümü Hockney-Falco Tezi adı verilen bir sanat tarihi teorisinden gelir.
Johann Zahn
Johann Zahn (1641-1707), Alman bir papaz, matematikçi ve gözlemcidir. 1685’te yayınlanan Teleskobik Yapay Göz veya Teleskop (Latince: Oculus Artificialis Teledioptricus Sive Telescopium) adlı kitabında Camera Obscura ve büyülü fener ile birlikte diğer birçok fener, projektör, mikroskop, teleskop, yansıtıcı ve mercek türleri gibi araçların görsellerine ve çizimlerine yer verir.
Ayrıca elde tutulan, aynı-refleks mekanizması olan bir aygıtı ilk öneren de Johann Zahn’dır. Bu tasarım daha sonra fotoğraf makinesinin tasarımında kullanılacaktır.
18. Yüzyılda Camera Obscura
1694 yılında Kraliyet Derneği’ne (İngilizce: Royal Society) bir yazı sunan bilim insanı Robert Hooke, taşınabilir bir Camera Obscura’nın tanımını yapar. Bu araç, kullanıcısının başına ve omuzlarına yerleşebilen koni biçiminde bir kutudur.
18 yüzyılın başlangıcıyla birlikte zanatçı ve optikçiler Camera Obscura’nın kitap biçiminde türlerini yapar. Robert Hooke ve Robert Boyle’un çabalarıyla birçok taşınabilir tür yapılır. Bunlar, optik araçları seven kişiler ve amatör sanatçılar arasında yaygınlaşır. Böyle araçların yardımıyla ileride Joseph Nicephore Niepce, Louis Daguerre ve William Fox Talbot gibi kişiler ilk fotoğrafları üretecektir.
İtalyan bilgin, filozof, şair ve sanat eleştirmeni Kont Francesco Algarotti (1712-1764), Resim Üzerine Deneme (İtalyanca: Saggio sopra Pittura) adlı yapıtında resimde Camera Obscura’nın kullanımından söz eder.
19. Yüzyılda Camera Obscura
1827’de, eleştirmen Vergnaud, Paris’te o yılki Salon sergisindeki birçok resmin yapımında Camera Obscura’nın sıklıkla kullanılmış olmasından yakınırken şunları söyler:
“Zaten nadir olan tarih resimleri tür resimlerine-hem de ne tür!Camera Obscura’ya-kurban edildiğinde, suçlu halk mıdır, sanatçılar mıdır, yoksa jüri midir?”
Bu eleştiriden 19. yüzyılda bile Camera Obscura’nın yaygın biçimde kullanıldığını anlıyoruz.
Günümüzde Camera Obscura
Camera Obscura, başta bilimsel bir araç olarak bulunsa da, bugün bilr sanatçılara ve mucitlere esin kaynağı olmayı sürdürüyor. Son yıllarda, birçok çağdaş sanatçı bu aracı, teknoloji ve algı arasındaki ilişkiyi keşfetmek için kullanıyor. Ayrıca dünyayı algılayışımıza meydan okuyacak yeni sanat biçimleri buluyorlar.
David Hockney
İngilzi ressam ve fotoğrafçı David Hockney, 1980’li yılların başından beri Camera Obscura’yı yaygın olarak kullanır. Ayrıca, bu kavramın sanat tarihindeki yerini de araştırır.
2001’de yazdığı Gizli Bilgi: Eski Ustaların Kayıp Tekniklerini Yeniden Keşfetmek (İngilizce: Secret Knowledge: Rediscovering the Lost Techniques of the Old Masters) adlı kitabında 1800 öncesi Avrupa sanat tarihindeki usta sanatçıların yapıtlarını inceler. Bu incelemesiyle sanatçıların öyle ayrıntıları yalnızca görerek yapıtlarına işleyebilmesinin olası olmadığı sonucuna varır.
Fizikçi Charles M. Falco’nun da benzer bir görüşü vardır. Hockney ve Falco’ya göre Rönesans’tan sonra gelen dönemdeki sanat yapıtlarında gördüğümüz gerçeklik, sanatsal teknik ve yeteneğin gelişmesinden ötedir.
İkisi, bu gerçekliğin sanatçıların optik araçları kullanması sonucunda ortaya çıktığını ortaya atar. Bu optik araçlar arasında kuşkusuz Camera Obscura, Camera Lucida ve dışbükey aynalar da bulunur. Sonrasında Hockney ve Falco, optik araçların kullanımıyla ilgili birçok olumlu kanıt sundukları yayınları yapar. Hockney ve Falco’nun bu teorisine sanat tarihinde Hockney-Falco Tezi adı verilir.
Richard Learoyd
İngiliz fotoğrafçı Richard Learoyd, çekimlerini çağdaş bir fotoğraf makinesi yerine bir Camera Obscura ile yapar. Sonrasında bu çekimlere, ilfokrom adı verilen bir işlem uygulayarak büyük grensız baskı elde eder.
Camera Obscura ile ilgili çalışma yapan diğer görsel sanatçılardan bazıları şunlardır:
- James Turrell
- Abelardo Morell
- Minnie Weisz
- Robert Calafiore
- Vera Lutter
- Marja Pirilä
- Shi Guorui
Sonuç
Camera Obscura’nın tarih boyunca süregelen gelişimi, insan yaratıcılığının ve bilimin nasıl iç içe ilerlediğini gözler önüne seriyor. Basit bir optik ilkeden yola çıkarak, görsel dünyayı anlamamıza ve anlatmamıza olanak sağlayan çağdaş teknolojilere kadar uzanan bu yolculuk, yalnızca geçmişi değil, geleceği de aydınlatıyor.
Camera Obscura’nın tarihçesini incelerken, bir yandan da onun kültürel, sanatsal ve bilimsel anlamda bıraktığı derin izleri daha iyi anlamış oldum. Şimdi, bu büyüleyici tarihçenin bir parçası olan siz okurlarımızın da düşüncelerini duymak isterim. Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın!